1 - 7
Osmanlı mimarisi sadece büyük camileriyle değil, bütün yapı tipleriyle ve kendine özgü konut mimarisiyle yüzlerce yıllık büyük bir maddi kültür geleneği yaratmıştır. Yangınlara ve istilalara karşı ayakta kalmış örnekleriyle, iki yüzyıllık geçmişin günümüze taşıdığı Edirne evleri, farklı din ve inanıştaki insanların yarattıkları ve yaşattıkları ortak kültürün geliştirdiği uygarlık mirasını yansıtır. Planları, ahşap-taş işçilikleri ve süslemeleriyle geçmişin kültürel zenginliğini günümüzde yaşatan tarihi evler, Edirne kimliğinin özgün öğelerinden biridir.
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Selimiye’nin minaresine çıkıp şehire baktığında, çatısı kurşun kaplı 340 konak saydığını yazar. Odaları, mutfakları, yazlık-kışlık daireleri, bahçeleri, havuzları, müştemilat bölümleriyle Edirne evleri ve konakları zevkli bir yaşam biçimini yansıtır.
Saray kenti olması nedeniyle, ahşap veya kargir konakların yapımında saray yapılarının mimarisi model alınmıştır. Devlet yöneticileri, saraya yakın oturmak için Tunca Nehri boyunca yaptırdıkları köşk ve konaklarda yaşardı. Nehirde ‘zevrak’ denilen kayıklarla ulaşım sağlanırdı. Edirne evleri ve konakları, farklı din ve inanıştaki insanların yaşattıkları ortak kültürün zaman içinde geliştirdiği geleneksel konut anlayışının bütün özelliklerini taşır.
Edirne’yi ziyaret eden İngiliz elçisinin eşi Lady Monteque 1717 yılında arkadaşına yazdığı mektupta Edirne evlerinden şöyle söz eder: “İki katlı, avlulu, geniş basamaklı merdivenleri, ahşap oymalı ya da boyama çiçek resimli tavanları, gömme dolaplı odaları olan evler, üstü kurşun kaplı, yüksek duvarla çevrilmiş bahçe içerisindedir. Bahçenin ortasında fıskıyeli köşkü, asma, yasemin ve hanımeli çiçekleriyle çevrilmiş evlerde yaşayan kadınlar bütün günlerini çalgı çalarak ve nakış işleyerek geçirirler.”
Rifat Osman; “Meyve ağaçlarının, çiçekli bahçenin kuşattığı sevimli bir evin; şimşirle çevrilmiş çiçek tarlalarının, çakılı muntazam yolların, mermer havuzların, içlerinden sular akan taş arkların, ince bir zevki anlattığını” yazar. Evlerin kapılarının açıldığı tabanları mermerle döşeli avluların bir köşesinde çeşmeler vardır. Çeşmelerin üzerinde ev sahibinin adı ve yapılış tarihi yazılıdır.”2
Her birinin farklı özellikleri olan evlerin iç duvar ve tavanlarında resim ve süslemeler bulunur. Genellikle ahşap olmaları yüzünden, yangınlar ve savaşlarla çok azının günümüze ulaşabildiği Edirne evleri ve konakları, geleneksel mimariyi günümüzde de yaşatan örneklerdir.
Süheyl Ünver, “Edirnelilerin geliştirdikleri hoş yaşam tarzının evlerine de yansıdığından ve evlerini dışarıdaki doğayla birleştirmeyi bildiklerinden, bu sayede Edirne evlerinin bahçelerinin ve taşlıklarının ünlendiğinden ve Edirne evlerinin içindeki güzelliklerin başka hiçbir yerde bulunamayacağından” söz eder.
Edirne konaklarında, kullanım amaçlarına göre; oturma odası, yatak odası, misafir odası, namaz odası gibi bölümler vardır. Odalarda çeşitli dolap ve raşar bulunur. Misafir odalarında insan boyundan yükseğe yapılmış raşarda porselen ve cam eşyalar konulurdu. Konaklarda haremlik ve selamlık olmak üzere iki mutfak vardı. Yemeğin hazırlandığı ve yendiği mutfaklar, ocakları, dolapları, raşarı ve oturmak için sedirleriyle fonksiyonel mekânlardır. Özenle yapılmış ocak ve bacalar yemek kokusunu tutmaz, kapıya yakın su kuyusu bulunurdu. Çamaşırlık bölümünün de olduğu evlerde, yağmur suyu doldurmak için de büyük küpler saklanırdı.
Konukseverlik anlayışı da Edirne konaklarında, gelişkin ve zarif bir uygarlık geleneğini yansıtır. Birine ziyarete giden kişi avluda karşılanır. Evin efendisi evde yoksa bile, evdeymiş gibi selamlığa alınır. Misafir, ‘niyazlık’ denen bölümdeki perde kapalıysa ev sahibinin evde olmadığını anlar. şerbet ve kahve ikram edilerek ağırlanan, dinlenen misafir gitme zamanının geldiğini anlardı.
EDİRNE KONAKLARINDA YAŞAM
Edirne Gezi Rehberi