2 - 22
ANIT KENT EDİRNE
Edirne 1361 yılında 1. Murat’ın Edirne’yi fethetmesinden kısa bir süre sonra Osmanlı’nın Bursa’dan sonraki başkenti oldu. Adını Roma İmparatoru Hadrianus’tan alan Edirne, başkent olduktan sonra hızla gelişti. İmparatorluğun gelişmesine paralel olarak büyüyen şehir, başkent kimliğine yakışır şekilde, iki yüzyıl boyunca muhteşem mimarlık eserleriyle donatıldı. Saray mimarları, camiler, saraylar, köşkler, kervansaraylar, çarşılar, medreseler, köprüler, su yolları, hamamlar ve çeşmeler inşa ederek mimarlık tarihimize güzide şaheserler kazandırdılar. Asırlar boyunca, zamana direnemeyen çok sayıda yapı yok olurken, Edirne’nin zengin kültür mirasını günümüze taşıyan onlarca tarihi eser bugün de ayaktadır. Bunlar arasında, kentin ‘tacı’, Mimar Sinan’ın ‘ustalık eseri’ Selimiye Camii, Osmanlı klasik çağının simgesi, Edirne’nin göz bebeğidir... Tarihi dokusu ve kimliğini önemli ölçüde koruyan Edirne, her sokağında bir eser bulunan bir açık hava müzesidir.
SELİMİYE CAMİİ
Edirne’nin en önemli eseri olduğu kadar, Türk-İslam mimarisinin en seçkin eserlerinden biridir. Klasik dönem cami mimarisinin yapım yönünden vardığı en son nokta olarak kabul edilir.
Osmanlı Sultanı II.Selim tarafından 1568-1575 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırılan bu cami Edirne’nin en simgesel anıt eseridir ve aynı zamanda kentin mimari kimliğinin temel taşıdır.
Selimiye UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesine alınmıştır.
SULTAN II. BAYEZİD KÜLLİYESİ
Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Sultan II.Bayezid, imparatorluğun en önemli şehirlerinden biri olan Edirne’ye önemli bir eser bırakmak amacıyla 1488 yılında yaptırdığı döneminin en önemli sağlık, sosyal, kültürel ve dini yapılarından biridir.Yeni İmaret semtinde Tunca Nehri kenarında yapılmıştır. Edirne Sarayı’na 1 km kadar uzaklıktadır.
İçinde cami, hastane, tıp medresesi, aşevi, misafirhane, hamam, mumhane, sıbyan mektebi, fırın, kiler, hamam, köprü ve değirmen gibi ünitelerin bulunduğu bu külliye’nin en önemli bölümü şu an Sağlık Müzesi olarak kullanılan Darüşşifa (Hastane) bölümüdür.
SAĞLIK MÜZESİ
Sultan II.Bayezid Külliyesi’nin Darüşşifa Bölümü Trakya Üniversitesi tarafından 1997 yılında Sağlık Müzesi’ne dönüştürülmüştür. Müze üniversitenin en önemli kültür projelerinden biridir.
Buradaki yaşamın anlatıldığı ve tematik tarzda düzenlenen bu müze bir hayli ilgi çekmiş ve 2004 yılında Avrupa Konseyi Avrupa Müze Ödülü’nü kazanma başarısını göstermiştir. Müze Daha sonra 2006 yılında Avrupa’daki ödüllü müzeler arasında En İyi Sunum Ödülü’nü de kazanmıştır.
Müze son haliyle yılda 200 bini aşan ziyaretçi sayısıyla Türkiye’nin en çok ilgi çeken müzeleri arasındadır.
KIRKPINAR YAĞLI GÜREŞLERİ
1357'de Rumeli'de doğup, günümüze kadar uzanan geçmişiyle dünyanın en eski güreş festivalidir. 650 yıldan beri aralıksız olarak düzenlenen tarihin en eski spor organizasyonudur. Osmanlı’nın Rumeli’ye açılmakta olduğu yıllarda 40 akıncının ölümüne güreşmesinin efsanesi olarak günümüze kadar ulaşan Kırkpınar yağlı güreşleri aynı zamanda yiğitliğin ve kahramanlığın sembolüdür.
Her yılın Haziran ayının sonu ve Temmuz ayı başlarında Edirne’de düzenlenen bu güreşlere Türkiye’nin her tarafından güreşçiler ve güreş severler katılır. UNESCO Somut Olmayan Dünya Mirası listesinde yer alır.
MAKEDONYA SAAT KULESİ
Edirne’nin geçmişten günümüze ulaşan en eski yapılarından biridir. Roma döneminde yapılmış olan Edirne Kalesi’nin günümüze ulaşan tek burcu üzerine yapılmıştır.
Yüzyıllar boyunca şehrin savunmasını üstlenen bu kale 1800’lü yıllarda yavaş yavaş yıkılıp yok olma sürecine girmiş ve zamanla Makedonya Kulesi adı verilen tek burç ile birkaç kale duvarı kalıntısı bu yıkımdan kurtulmayı başarmıştır.
İşte bu Makedonya Kulesi’nin üzerine Vali Hacı İzzet Paşa tarafından 1884-1885 yılları arasında ahşaptan ilk saat kulesi yapılmıştır. Yüksekliği 48 metreye ulaşan bu kule
Edirne’nin 1953’te yaşadığı depremde zarar görmüş ve dönemin yetkilileri tarafından tehlike arz ettiği için 1953 tarihinde yıktırılmıştır.
Bu gün sadece Roma dönemi burcunun ana kütlesi ayaktadır. Bu kulenin çevresindeki diğer kalıntılar daha sonra kazılarla ortaya çıkarılmış ve burada bir arkeoloji parkı oluşturulmuştur.
BALKAN ŞEHİTLİĞİ
Edirne şehitliklerinin en büyüğü olan Sarayiçi Balkan Şehitliği, Sarayiçi mevkiinde, Tunca Nehri’nin sağında, bugün ayakta olan Kum Kasrı Hamamı’nın yanında, Adalet Kasrı’nın karşısında yer almaktadır. Şehitlik, Balkan Savaşları’nda, Sarayiçi’nde vahşice ölüme terkedilen 20 bin şehidin aziz hâtıralarını yaşatmak amacıyla yapılan toplu mezar ve anıttan oluşmaktadır. 2
ŞÜKRÜ PAŞA ANITI VE BALKAN SAVAŞI MÜZESİ
Balkan Savaşı’nda, Buçuktepe’de, savunma mevzilerinden biri olan Kıyık Tabya’da düzenlenmiştir. Şükrü Paşa’nın Anıt Mezarı’nın da bulunduğu Balkan Savaşı Müzesi, kuşatma sırasında Edirne’yi kahramanca savunan Şükrü Paşa ve Balkan Savaşı Şehitleri anısına yapılmıştır.
KARAAĞAÇ, LOZAN ANITI VE GAR BİNASI
Karaağaç Meriç Nehri’nin 2 km batısında, Yunanistan sınırına 4 km yakın olan Edirne’nin bir mahallesidir. Bu mahalle Lozan Barış Antlaşması’nda savaş tazminatı olarak Edirne’ye bırakılmıştır. Lozan Anıtı, yurdun düşman işgalinden kurtarılmasının ardından imzalanan, Karaağaç Mahallesi’ni, savaş tazminatı olarak Türkiye’ye geri kazandıran Lozan Barış Antlaşması adına dikilmiştir.
Trakya Üniversitesi’ne devredilen Tarihi Karaağaç tren istasyonu binası, üniversite tarafından restore edilerek bir süre rektörlük olarak kullanılmıştır. Şimdi de Güzel Sanatlar Fakültesi olarak hizmet vermektedir. Ünlü Türk mimarı Kemalettin Bey’in eseridir.
ESKİ CAMİ
Yapımına, 1403’de Yıldırım Bayezit’in oğullarından Süleyman Çelebi tarafından başlanan Eski Cami, 1414’de Çelebi Mehmet zamanında tamamlanmıştır. Mimarı, Konyalı Hacı Alaaddin; kalfası, Ömer Bin İbrahim’dir. Cami, Osmanlı’nın Balkanlar’daki egemenliğini simgeler. Eski Cami’de Sultan II Murad’ın davetlisi olarak Edirne’ye gelen Hacı Bayram Veli’nin vaaz verdiği kürsü kutsal sayılır. Eski Cami’nin özelliklerinden biri de Osmanlı padişahlarının, kılıç alaylarının bu camide yapılmasıydı. Cami, minberinin mermer işçiliği, özgün kalem işleri ve hat örnekleriyle de dikkat çeker.
MURADİYE CAMİİ
Sultan II. Murat’ın kentin özel bir noktasına yaptırdığı külliye, Bursa'daki gelişmelerin devamı niteliğindedir. Edirne Mevlevihanesi olarak 1426 yılında yaptırılan, günümüze ulaşmayan mevlevi tekkesi ve sübyan mektebiyle önemli bir yapılar topluluğudur. Caminin içi, dış görünüşündeki sadelikle karşılaştırıldığında şaşırtacak kadar zengindir. Tabhaneli caminin duvarlarını kaplayan mavi-beyaz altıgen çiniler, Osmanlı dönemindeki çini sanatının özgün örnekleri olarak, ülkemizdeki kültür varlıkları içinde tektir. Çini mihrabı ise, Bursa’daki Yeşil Cami mihrabının ardından, Türk sanatının en muhteşem çinili mihrabıdır ve Osmanlı çiniciliğinin XV. yüzyılda ulaştığı düzeyi gösterir.
ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ
Sultan II. Murat döneminde 1438-1447 yılları arasında inşa edilen Üçşerefeli Cami, sanat tarihçilerine göre Osmanlı mimarisinin normal gelişme çizgisini aşan bir sanat eseridir. Dönemin baş mimarı Usta Müslihiddin’in eseri olan yapı; çok kubbeli ulu camilerden, merkezi plana yönelişin ilk örneğidir. Caminin dört minaresi farklı zamanlarda inşa edilmiştir. Camiye adını veren üç şerefeli minare 67.62 m. boyuyla Selimiye’den sonra en yüksek minaredir. Her şerefeye ayrı yollardan çıkılması tekniğiyle, Selimiye minarelerine de ilham kaynağı olmuştur.
EDİRNE SARAYI
Evliya Çelebi’nin “bu saray o kadar mamür idi ki güya cennet bahçesiydi” dediği Saray-ı Cedid-i Âmire, Tunca Nehri kenarında kurulmuştur. Tunca'nın batı kıyısında II. Murat tarafından 1450 yılında yaptırılmaya başlanmış, onun ölümünden sonra, oğlu II. Mehmet (Fatih) tarafından devam ettirilmiştir. Sarayda, Cihannüma Kasrı, Kum Kasrı, Bâb-ı Hümayun, Harem-i Hümayun, Alay Meydanı, Arz Odası, Matbah-ı Âmire, Enderun gibi sarayın fonksiyonel yapıları bulunmaktaydı. Edirne Sarayı'nı çok seven padişahların, sonraki yıllarda yaptırdıkları ilavelerle saray genişlemiş ve kasırların sayısı yirmiye çıkmıştır. Günümüze çok az bir bölümü ulaşan Edirne Sarayı'nda restorasyon çalışmaları başlatılmıştır.
KÖPRÜLER
Balkanlar’ın yüksek dağlarından doğan Meriç, Arda ve Tunca ırmakları Edirne’de buluşur ve daha güneyde Ergene Irmağı’nın sularını da alarak Ege Denizi’ne dökülür. Edirne’nin tarihi, ekonomisi ve kültüründe bu ırmaklar kadar, üzerindeki köprüler de önem taşır. Kentin sahip olduğu birbirinden önemli yapılar, köprüler birlikte, Osmanlı başkentinin kimliğini tamamlayan eserlerdir. Nehirleri gerdanlık gibi süsleyen tarihi köprüler, Osmanlı başkentini değişik coğrafyalara bağlar.
Bu köprülerden; Fatih Köprüsü, II. Bayezid Köprüsü, Gazimihal Köprüsü, Kanuni Köprüsü, Yalnızgöz Köprüsü, Saraçhane Köprüsü ve Tunca Köprüsü, Tunca ırmağı üzerinde; Mecidiye (Meriç) Köprüsü ise Meriç Nehri üzerinde bulunur.
ÇARŞILAR
Semiz Alipaşa Çarşısı
Kanuni’nin sadrazamı Hersekli Semiz Ali Paşa’nın, Mimar Sinan’a 1569’ta yaptırdığı kapalı çarşı, 300 metre uzunluğunda ve beşik tonozla örtülü koridor şeklindedir. XVI. ve XVII. yüzyılların ticari yaşamının merkezi olan çarşıda 129 dükkân vardır.
Bedesten
Mehmet Çelebi tarafından 1418 yılında Eski Cami’ye vakıf olarak yaptırılmıştır. Değerli eşya ve mücevher satılan çarşı olan Bedesten’in mimarı Alaattin’dir. 41x78 metre boyutlarındaki çarşı 14 kubbe ile örtülüdür. Dış cephesinde 54, iç mekanın dört yüzündeyse 36 dükkan bulunur.
Arasta
Sultan III. Murad’ın Selimiye’ye vakıf olarak yaptırmıştır. Selimiye’nin alt duvarına bitişiktir. 255 metre uzunluğundaki kapalı çarşının tasarımı Mimar Sinan’a, yapımı Mimar Davut Ağa’ya aittir. Çarşıda 124 dükkân bulunmaktadır.
KERVANSARAYLAR
Rüstempaşa Kervansarayı
Mimar Sinan’ın, Kanuni’nin veziri Rüstem Paşa için 1561 yılında yaptığı kervansaray iki bölümden oluşur. Ön cephesinde 21 dükkan olan yapının 102 odası bulunmaktadır. Restore edilerek otel haline getirilen kervansaray, 1980’de ‘Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü almıştır.
Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı
Defterdar Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından, 1609 yılında Sultan 1. Ahmet’e hediye olarak yaptırılan kervansarayın mimarı, Sedefkar Mehmet Ağa’dır.
EDİRNE EVLERİ
Osmanlı mimarisi sadece büyük camileriyle değil, bütün yapı tipolojileri ve kendine özgü konut mimarisiyle yüzlerce yıllık büyük bir maddi kültür geleneği yaratmıştır. Yangınlara ve istilalara rağmen ayakta kalabilen örnekleriyle iki yüzyıllık geçmişi günümüze taşıyan Edirne evleri, farklı din ve inanıştaki insanların yaratıp, yaşattıkları ortak kültürü ve bu kültürün geliştirdiği uygarlık mirasını yansıtır. Planları, ahşap-taş işçilikleri ve süslemeleriyle geçmişin kültürel zenginliğini günümüzde yaşatan tarihi evler, Edirne kimliğinin özgün öğelerinden biridir. Tarihi evler; geçmiş dokusunu kısmen günümüzde de taşıyan Kaleiçi, Karanfiloğlu ve Karaağaç semtlerinde, zamana direnmeye çalışmaktadır...
KAKAVA ŞENLİKLERİ- ROMANLAR
Edirne’de yaşamın renklerinden biri de Romanlardır. Müzik ve oyun alanındaki yetenekleriyle tanınan ve Trakya’da yoğun olarak yaşayan Romanlar, at arabacılığı, kalaycılık, bakırcılık, bohçacılık gibi işlerin dışında müzisyenlikle uğraşırlar. Her yıl 5 Mayıs’ta baharın karşılandığı Hıdırellez, 6 Mayıs’ta da Romanların geleneksel etkinliği Kakava şenlikleri geniş katılımla ve coşkuyla kutlanır. Geleneksel Kakava ateşinin yakılmasıyla başlayan kutlamalar, gece gündüz müzik ve eğlenceyle devam eder. Çeşitli gösterilerin yapıldığı şenlikte Romanlar, uğur getirmesi dileğiyle, sabahın erken saatlerinde Tunca Irmağı’nın sularında yıkanır. Ayrıca 6 Mayıs, Edirne’de, Uluslararası Hıdrellez Festivali olarak da resmi törenlerle kutlanır.
MEGALİTİK ANITLAR
Edirne’nin de içinde bulunduğu Trakya toprakları, tarihin en eski toplulukları olan Traklar’a ve ondan sonraki birçok topluluğa yerleşim alanı olmuştur.
Özellikle Traklardan günümüze ulaşan megalitik anıtlar bu toprakların çok önemli tarihi ve turistik değerleri arasında yer alır.
Bunlar; Menhir denilen dikili taşlar, “Dolmen” adı verilen kapalı kayalar ve “Tümülüs” dediğimiz kubbemsi tepeler içindeki kral mezarlarıdır.
Özellikle Edirne’nin kuzeyindeki Lalapaşa ve Süloğlu ilçelerinde bulunan bu binlerce yıllık megalitik anıtlar geçmişi günümüze taşıyan çok önemli kültür mirasları arasında yer alır.
MÜZELER
Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi
1925 yılında kurulan Edirne Müzesi, 1971’de yapılan modern binasına taşındı. Arkeoloji ve etnoğrafya bölümleriyle oldukça zengin eserlere ev sahipliği yapan müzede, tarih öncesi döneme ait buluntular; Trak, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çok sayıda eser sergilenmektedir. Müzenin zengin etnografya bölümünde ise Osmanlı dönemine özgü yerel ev eşyaları yer almaktadır.
Vakıf Müzesi
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Selimiye bitişiğindeki Darül Tedris Medresesi’ içinde 2008 yılında hizmete girmiştir. Selimiye’nin özelliklerinin anlatıldığı bu müzede ayrıca, el yazması eserler, alemler, tarihi saatler ve camilerden toplanan diğer tarihi eserler sergilenmektedir. Medresenin dershane bölümünde de mankenlerle bir eğitim anı canlandırılmıştır.
SINIR KAPILARI
Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısı konumundaki Edirne, altı sınır kapısıyla Avrupa'ya bağlanır. Kapıkule, kara ve demir yoluyla Bulgaristan’a; Uzunköprü, demir yoluyla Yunanistan’a; Pazarkule ve İpsala kara yoluyla Yunanistan’a; Hamzabeyli ise yine karayoluyla Bulgaristan’a açılan sınır kapılarıdır. Türkiye'nin en önemli ve en büyük sınır kapısı olan Kapıkule, dünyanın sayılı kara yolu kapılarından birisidir. Bulgaristan sınırındaki Kapıkule, özellikle TIR araçlarının geçişleri için önemli bir ulaşım ve taşıma kapısı konumundadır. Edirne'ye beş kilometre uzaklıktaki Pazarkule Sınır Kapısı, Yunanistan'a açılır ve 24 saat boyunca hizmet verir. İstanbul-Keşan yolu üzerindeki İpsala Sınır Kapısı ise özellikle turizm mevsiminde hareketlenir.
İNANÇLARIN BULUŞTUĞU ŞEHİR
Edirne kültürlerin buluştuğu bir coğrafyada kurulduğu kadar, inançların da buluştuğu şehir olarak bilinir ve değişik inançlara ait çok sayıda mabet bu şehirde varlığını sürdürür.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde dinlere gösterilen hoşgörü nedeni ile Hıristiyanlar ve Museviler çok geniş katılımla bu şehirde yaşamış ve çok rahat bir şekilde ibadetlerini yapmışlardır.
Özellikle Musevi vatandaşların yoğun halde yaşadığı Kaleiçi’nde Avrupa’nın en büyük havralarından biri yapılmıştır. Bu gün harap halde bulunan bu havra, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarım kapsamına alınmıştır.
Hıristiyanların da şehrin değişik mahallelerinde kiliseleri vardı. Bunlardan Kıyık’taki Bulgar Kilisesi ile (Sv.Georgi), Uzunkaldırım’daki Sv. Konstantin Elena Kilisesi halen faaliyetini sürdürmektedir. Kaleiçi’ndeki İtalyan Kilisesi’de restore edilmiş durumdadır.
Edirne Bahai dininin de önemli merkezleri arasında yer alır.